Çantamda mikrop öldürücü
losyon, ya lazım olursa diye toka, cuzdan, parlatici ve bir kaç ağrı
kesiciden ibaret makyaj çantası, evimin anahtarı, güneş
gözlüğüm, keyifli bir muhabbet ortami olurda ya
içersem diye yıllardır tiryakisi olamadığım sigara ve kucuk bir
ihtimalle çakmağım, kitabim ve telefonum var.
Elinde portföy taşıyanlara
gıpta ile bakmisimdir hep. O minicik deri bazen de kumas parcasina nasıl
oluyorda bunca şey sigdiriyorlar? Sen de sormaz mısın
kendine? Gerçi erkeklerin tasidiklarini sadece ceplerine sigdirip çıkmaları da
ayri bir gunun yazisi olabilir.
Kırmızı halıda yürüyen
ünlülerin eminim bir bavul da alo dedikleri an yanlarında biten yardımcıları taşıyordur
da bize noluyor? Benim çanta taşıyıcım yok senin de
olmadigini dusunuyorum. Icine bir ruju zor sigdirip cüzdan bile koyamadigin
portföyler niye? Telefonunu dahi elinde tasimak zorunda kaldiklarina ne demeli?
Daha dışarıda kalan bir dolu ihtiyacimla adeta
hayatımin yarısını evde bırakıp çıkar gibi hissederim ben, o yüzdendirki
mutlaka arabama o herseyim olan çantayı da her ihtimale karşı
koyasim vardır cogu zaman.
Portföyler, sanki tanımadıklarımıza gösterdiğimiz bakımlı, başarılı, egolarından arınmış, durust, affedici, anlayisli sevecen bir kadin gibi essizken; evde bıraktığımız ici dolu kocaman çantalarımızsa yalnızca yakinlarimiza ve bizi sevenlere gösterdiğimiz nazlı, hırçın, arsız, kırılgan, acıları, hayal kırıklıkları, heyecanlari ve ihtirasları olan diğer yüzümüz gibi...
Hangimiz onemli bir
yanimizi evde bırakmiyoruzki?
Bu durumda kendini en iyi kamufle eden biz kadınlar mı yoksa ceplerinin dikislerini dahi sokmeyen her daim mağrur görünebilen erkekler mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder